Elif Ecem Nalcı
4 min readDec 19, 2020

Engin Geçtan İnsan Olmak Kitap Analizi

Engin Geçtan 1932 yılında İzmir’de doğmuş; ilk, orta ve lise öğrenimini burada tamamlamıştır. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanmış ve mezun olmuştur. Uzmanlık alanı olarak psikiyatri alanını seçmiş ve kendini bu alanda geliştirmiştir. Psikiyatri alanındaki başarılı kitaplarının yanı sıra alan dışı kitapları da vardır. Profesör olan Geçtan aynı zamanda klinik çalışmalarını psikoterapist olarak sürdürmüştür. Prof. Dr. Engin Geçtan 2018 yılında hayatını kaybetmiştir. Tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfına bağışlamıştır (Biyografya) .

İnsan Olmak kitabı toplam 12 bölümden oluşuyor. Bu bölümler şunlardır: Birey ve Toplum, Ana-Baba ve Çocuk, İnsanlardan Korkmak, Öfke ve Düşmanlık, Değersizlik Duygusu, Kaygı, Sorumluluktan Kaçış, Yalnızlık, Ortak Yaşam İlişkisi, Nevrotik Kısır Döngü, Yaşam ve Ölüm, Kendini Yaşamak. Her bir bölüm arasında bir bağlantı vardır ve bence bölümler bir sıraya göre aktarılmıştır. Bireyin nasıl toplumsallaştığından başlayıp kendini yaşamaya kadar süren, her bir sayfası bilgilerle dolu, her cümlenin altını çizmek isteyeceğiniz bir kitap İnsan Olmak. Bu kitabı, bir birey olmanın ne demek olduğunu öğrenmek, insanın özünün ne olduğunu öğrenmek ve en önemlisi kendimizi ve çevremizi tanımak için okuyabiliriz. Geçtan kitabın başında bir anısını anlatıyor: Ankara’da yaşadığı zamanlarda bir okuyucusu İstanbul’dan onun yanına gelmiş ve şöyle demiş ‘Sizden bir ricam var, lütfen bizim için de yazın’. Geçtan bu olayın kendisinde çok iz bıraktığını ve bu olaylın yaşanmasıyla birlikte bu kitabı yazdığını dile getiriyor. Sanırım bu sayede akademik dilden uzak herkesin anlayabileceği beklentilere cevap veren bir kitap yazmış. İlk bölüm olan Birey ve Toplumda, bireyin toplum ile olan ilişkisini, toplumun nasıl oluştuğunu, yasaların neden oluştuğunu ve en önemlisi doğa ve insan arasındaki ilginç bağlantıyı açıklamış.” Bir şeylerden bağımsızlaşarak özgürleşmeye çalışmakla özgür olmak birbirinden farklı olgulardır. İnsan doğaya olan bağımlılığından kurtulabilmek için diğer insanlarla bir araya gelerek teknolojiyi geliştirmiş, ancak bu kez de onun tutsağı olup olmadığı sorusu ortaya çıkmıştır.” (Geçtan, 1983) diyor Geçtan. Gerçekten daha önce doğa ve teknoloji bağımlılığı arasında böyle bir bağ düşünmemiştim bu bölümü okuduktan sonra kendime ne kadar doğru dedim ve düşündüm kendimizi çok eski zamanlarda doğadan kopartmaya çalıştık, teknolojiyle tanıştık şimdi de teknolojiyi kötüleyip tekrar doğaya dönmeye çalışıyoruz, doğayla olan bağlantımızı kopardık ve onun yerine koayacak hiçbir şey bulamadık. Kendi kendime şunu sordum, acaba özgürleştiğimizi sanmak bizi daha da mı bağımlı hale getirdi? Kitabı okurken hep kendimi sorguladım,kendi kendime düşündüm ve bu yüzden kitabı okumam uzun sürdü. Kitabı elinize ilk aldığınızda ince bir kitap birkaç güne biter diyorsunuz ama içine girince ne kadar yoğun ve bilgi dolu olduğunu anlıyorsunuz. Kitap size kendinizi, etrafınızdakileri sorgulatıyor ve kitapla aranızda bir bağ oluşuyor. Zaten ikinci bölüme geldiğinizde, bilinçaltınız ile olan bağınız giderek artıyor. Küçükken yaşadığınız olaylar, diğer insanlarla olan ilişkileriniz geliyor aklınıza hemen. Geçtan, psikanalitik bakış açısıyla neyin bizi nasıl etkilediğini, neyin bizim çocuklarımızı nasıl etkileyeceğini, özellikle anne ve çocuk arasındaki ilişkiyi açık ve anlaşılır bir dille anlatmış. Çocuk psikolojisi alanında ilerlemek istediğim için en sevdiğim bölüm diyebilirim. Bu iki bölümden sonra, insan olmanın yapıtaşları, belirli ve önemli konular tartışılıyor. Öfke, kaygı, yalnızlık, ilişkiler bunlardan birkaçı. Kitabın neredeyse her sayfasında Freud bakış açısını, bilinçdışı etkenleri hissedebiliyorsunuz. Özellikle Öfke ve Düşmanlık bölümünde anlatılan öfke ve öfke boşaltımları çok iyi bir şekilde analiz edilmiş. Bazı insanların kızgınlıklarını içine attığını, bazı insanların o anda saldırganlık gösterdiğini ve bazılarını kızgınlığını hiç dile getirmediğini ve görmezden geldiklerine değinmiş, bu süreçleri bilinçaltı ve karakter ile harmanlayarak anlatmıştır. Genel olarak tüm bölümlerde gördüğüm şu: İlk olarak sorunun tanımı yapılıyor ve sorun her yönden ele alınıyor. Bu sorun tespiti ve analizinden sonra sonra çözüme geçiliyor ve çözüm önerileri sunuluyor. Mesela, kaygı nedir, ne şekilde kendini gösterir, günlük hayattan örnekleri nelerdir, her bölümde olduğu gibi çocukluk ile bağlantısı nelerdir bu soruların hepsine cevap buluyoruz daha sonra da kaygılardan nasıl kurtulabilirz sorunun cevabını buluyoruz. Neredeyse tüm bölümlerde gerçek hayattan örnekler verilmesi hoşuma gitti, bu ele alınan olguyu somutlaştırıp daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.”Asansör bulunan bir binada merdivenle çıkmayı yeğleyen, sinema ya da tiyatroda mutlaka sıra kenarında oturan ya da kedisi olan dostlarının evine gidemeyen insanların sayısı hiç de az değildir” (Geçtan, 1983) cümlesinde somutlaştırmalar yapıldığını görüyoruz. Yalnızlık ve Ortak yaşam ilişkisi kısımlarında ilişkiler ele alınmış ve narsisizm konusu ayrıntılı şekilde ele alınmış açıkçası bu kısımları okurken biraz sıkıldım,uzun ve ayrıntılı bir şekilde anlatılmış.Yalnızlık kısmında anlatılan bir deney ilgimi çekti. Beş gün ses geçirmez ve karanlık odaya alınan deneklerin süre sonunda dikkat dağınıklığı, şaşkınlık, duygusal dengesizlikler ile karşı karşıya kaldığı gözlemlenmiş ve 29 öğrenciden 25 tanesi var olmayan çeşitli imajlar algılamışlar. Bu deneyle ve Geçtan’ın anlattıkları ile aslında insan ilişkilerinin birey için ne kadar önemli olduğunu aslında insanı insan yapan ilk olgulardan birisi olduğunu anladım.

Geçtan, kitabının önsözünde şöyle diyor: “Bu kitabı okuyan okuyucu, kendisiyle doğrudan ilgili bazı bölümleri kavramakta güçlük çekebilir ya da okuduklarıyla kendisi arasında hiçbir ilişki kurmayarak, bu özelliklerin çevresindeki bazı insanlarda olduğunu düşünebilir”. Kitabı elinize alıp okumaya başladığınızda gerçekten de böyle oluyor. Kendimizi, eğer buna cesaretimiz yoksa etraftakileri sorgulamaya başlıyoruz ve kitap bizi veya etrafı değitirmeye çalışmıyor neyin ne olduğunu anlaşılır bir üslupla bize aktarıyor. Ben bir kitabın altını çizerek önemli yerleri vurgulayarak okuyan bir okuyucu olarak, bu kitapta neredeyse sayfasında çizilecek bir yer buldum ve inanıyorum ki ileride tekrar okuduğum zamanlarda yeni bakış açıları ve farkındalıklar kazanacağım.